Tiyatrogiller: Çehov Makinesi

Çehov Makinesi

Devlet tiyatrolarınca sahnelenen Çehov Makinesi, Rus yazınının usta ismi Anton Çehov’u kendi yazdığı oyun karakterleriyle buluşturan, yaşam ve ölüm döngüsünde, reel gerçeklik ile tiyatral gerçekliğin, Çehov’un tanıklık ettiği  gerçeklerle de kurmaca gerçekleri birbirine yaklaştıran bir oyun.

Oyun başlar başlamaz gerçeküstü bir anlatının ortasına düşüyor insan. Çehov Makinesi’nin görsel işitsel ögelerinin tasarımları da bu gerçeküstü tavra epey katkı sağlıyor. Zaman zaman ise Burtonvari bir filmin içerisindeymişsiniz izlenimine kapılabilirsiniz.

Yaratılan karakterlerle yaratıcısını buluşturmak tamamen yeni bir fikir sayılmayabilir. Yine de Çehov Makinesi’nin bu noktada üstesinden geldiği önemli bir klişe mevcut. Çehov’un karşılaştığı karakterleriyle aralarındaki tamamen bir hesaplaşma hali mevcut değil. Evet, oyun karakterleri, gerek Üç Kız Kardeş, gerek Vanya Dayı, gerekse diğer karakterler Çehov etkisinden haberdar. Kaderlerini tayin eden yazarın farkındalar. Hem o yazar ki, oyunun bir kısmında yazarlıkla alakalı düşünceleri açıklarken özellikle yaratılan karakterlere büyük bir soğuklukla yaklaşılması gerektiğini, neredeyse acımasız bir tutum sergilemek zorunluluğundan bahsediyor. Durum böyleyken seyirci oyunun salt bir hesaplaşma boyutunda, yaratılan ile yaratıcı, yazar ile karakteri, neticede her karakterin Çehovyen izler barındırdığını söyleyebilirsek yazarın yazarla hesaplaşması biçiminde ilerleyeceğini düşünebilir ancak hayır. Karakterler çoğunlula hallerinden memnuniyetsizlerse de Çehov’a sadece ruhlarını açıyorlar, çektiklerini, kaderlerini, yorgunluklarını belirtiyorlar. Suçlamak niyetiyle değil. Başka türlüsü mümkün müydü, belki de anlamak istiyorlar. Tıpkı oyunun satır aralarında okunabilecek Rus tarihinin başka türlü mümkün olup olamayacağını sorgulamak gibi.

İki perdelik oyunun ikinci perdesi ilk perdesine nazaran dramatik bir yolda ilerliyor. Yaklaşık iki saat süren Çehov Makinesi’ni seyrederken en çok keyif aldığım nokta ise, karakter yazar tesadüflerindeki kahkahalar veya gözyaşlarıyla su yüzüne çıkan bazı histerik anlardı. Söz ettiğim anların, çoğunlukla Çehov’un, karakterlerini dinlerken not aldığı, yazdığı anlara denk gelmesi de manidar. Neticede kan tükürse de yazan, yazmayı gerçek bir iş edinmiş, içinde biri doktor, diğeri hasta iki karakter (oyun söylemi) taşıyan yazarın, kendinden geçmişcesine, delirircesine yazması ihtimal dahilinde.

Oyunla alakalı başka ipucu vermek istemediğim için burada kesiyorum ama ne yapıp edip Çehov Makinesi’ni izleyiniz. Özellikle Çehov oyunlarına, metinlerine tutkuyla bağlıysanız, Çehov’u yakından tanımak istiyorsanız tiyatro keyfiniz katlanacaktır.

Ne yazsam

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s