“Asla düşmeyeceksin, düşeceğini unut”…
Sessizlik. Trapezciler sahnede.
Yerden epey yüksekte Suat. Büyük atlayışını birazdan gerçekleştirecek. Seyirciler… Onlar sahiden orada mı? O karanlıkta… Ya yapamazsa? Altlarında ağ yok. İlk trapez, ardından ikinci trapezdeki annesinin elleri. Yakalamak zorunda. İnsanlar verdikleri bilet parasının karşılığını almalı. Umulan trapez gösterisi yerine umulmadık şahane bir düşüş, seyircinin içten içe asıl istediği değil mi? Suat öyle hissediyor en azından. Buradakilerin çoğu unutulmayacak anın peşindeler. Dönüp geçmişe bakmaya değecek keskin anılar gerekli.
Suat, rengarenk, farklı farklı ışıkların altında. Sıçrama tahtasının kenarına gelip ilk trapezi tutuyor. Diğer sıçrama tahtasında bekleyen annesine bakıyor. “Asla düşmeyeceksin, düşeceğini unut.” Annesinin dudak hareketlerini okuyor. Sirk çadırınının kapattığı göğe bakıyor. Aslan terbiyecisi babasının kedi kostümlü bıçak ustası Muhteşem İnanılmaz Xelda (ki asıl ismi Şükran) ile kaçması aklına geliyor.
Üç trapezciyken halledebilirdi, Suat biliyor. Üç kişi güveni artırıyordu, yaşama tutkusunu, başarma isteğini.
Suat trapeziyle havaya salıyor kendisini. Aynı anda, annesi de öteki trapezle Suat’a yaklaşıyor. Suat trapezin yükseldiği en uç noktada ellerini serbest bırakıyor. Havada iki takla atıyor. Annesi Suat’ın ellerine doğru hamle yapıyor. Suat, ah be Suat ıskalıyor.
Dikkat et Suat, düşüyorsun.
*
Numara: 2500
Aylin çekinerek danışmaya varıyor. Broşürlerde tanımıştı merkezi. Gelip memnun ayrılan birkaç arkadaşı da tavsiye etmişti. Ketumluklarını koruyup, merkezin işleyişini anlatmadan. İsim cezbediciydi Aylin’e göre. “Hasarlı Anılar Tasarım Merkezi” Gerçekçi gelmişti. Aylin için hasarsız anı yoktu. Güzel anılar, evet… Onlar da sonradan hasar alırdı. Tekrar yaşanmayacaklardı çünkü. Kötü anılar ise, zaten doğalarına uygun düştüğünden hasarlıydılar.
Aylin, danışman kadının karşısındaydı.
“Buyrun size nasıl yardımcı olabiliriz?”
“Şey, emin değilim.”
Parmakları birbirine eş büyüklükteki danışman duraksadı.
“Unutmak istediğiniz veya yavaş yavaş unuttuğunuz fakat hep sizinle kalmasını dilediğiniz bir anınız yok mu?”
Duraksama sırası Aylin’deydi. Unutmak istediği, onlarca… Hep onunla kalmasını istediği…
Aylin gözlerindeki gölgeleri çoğaltırken danışmanın parmaklarını fark etti.
Birbirine eş büyüklükteki sekiz on ağaçtan ibaret ufak park. Kar. Etraf kirli beyaz. Aylin, Sait’in kolunda. Sait, yazdıklarını okuyor, hayır okumaktan fazlası… Yaşıyor, Aylin’i de dahil ediyor yazdıklarına anlattıkça. Şiirler soyuyor, öykülerinden giriş cümleleri, senaryolarından sahneler… Aylin’le kelimeler boyunca çırılçıplak kalana dek yazdıklarını soyuyor. Aylin kelimelerle çıplaklaştıkça içi ısınıyor. Gerisi de olmalı. Unutmuş Aylin yine de emin. Sait’in yüz çizgilerini de unutmuş. Gözleri hatırında. Sait’in neler söylediğini de unutmuş. Söylediklerinin şiir, öykü, senaryo olduğu hafızasında.
2501. numara yanıyor. Danışman hafifçe öksürüyor. Numaratörü işaret ediyor.
“Sonsuza dek benimle kalmalı.”
Danışman dışarıdaki bembeyaz binaya bakıyor.
“Orada sizi bekliyor.”
*
“Merhabalar, talebinizi gerçekleştirmek üzere atanan yazar benim.”
Timur karşısındaki siyah ceketli adama bakıyor. Adamın gömleği bedenine iki numara büyük mü ne? Sünepenin tekine benziyor ayrıca. Okul yıllarında böylelerini dövmek adettendi. Zaman geçtikçe durum değişiyor. Onlar, sizleri tartaklayabilecekleri mevkilere geliyorlar.
“Bahsetmişlerdir… Kız arkadaşım hala zihnimi kemiriyor. Beni terk ettiğinden beri rahat uyuyamıyorum.”
Yazar karşısındaki uzun boylu, geniş omuzlu adama bakıyor. Adamın gömleği bedenine iki numara dar mı ne? Zorbanın tekine benziyor ayrıca. Okul yıllarında böylelerinden dayak yerdi hep. Zaman geçtikçe durum değişiyor. İpleri oynatma sırası onda.
“Çaresine bakacağız. Siz eski kız arkadaşınızın fotoğrafını danışmaya bırakın. Gerisini, makyaj ustalarımız, oyuncularımız halledecektir. Tıpatıp aynısını öyle bir halde göreceksiniz ki zihninizden tamamen çıkacak.”
Sevgilisini terk eden Timur, yazarın yalanını anlayıp anlamadığını tartıyor.
Yazar sevgilisini terk eden Timur’un doğruyu söyleyip söylemediğini tartıyor.
“Onu tamamen unutabileceğim?”
“Tabii ki…” yazar gülümsüyor. Onu hafızana kazıyacağım, diye geçiriyor içinden. Çıkmayacak bir noktaya.
*
Günde on iki karakter canlandırmak. Yorgunluktan tükendi. Ait olduğu anıları seçememesi, tasarlananlarla kişisel detayların birbirine geçmesi de cabası. Gerçekte kim o? Felsefe öğretmeni Nihat, hava durumu sunucu Kenan, lunapark bekçisi Naim… Kim? Kim?
Nihayet, sonuncusu bugünlük. Diğerlerine nazaran kolay. Hele trapezciyi canlandırmaktan. Sadece, “Asla düşmeyeceksin, düşeceğini unut” cümlesiyle gelen müşteriyi memnun etmek zorlayıcıydı. Hoş, havalı yazar grubunun işgüzarlığı. Oysa ki oyunculara rahatlık sağlamalılar. Sirk de neymiş!
Üstelik tasarlanan anıda müşterinin gençliğini canlandırdı. Gelen müşteriler iki gruba ayrılırdı. Anıya fiilen katılanlar, kenardan izleyenler. Şanssızlık. Sabahki müşteri ikinci gruptaydı.Yoğun makyaj çalışması. Neyse ki makyözler birer dehaydı. Müşteri gençliğiyle karşılaştığında ürkmüştü.
Sigara molası iyi geldi. Tekrardan işe koyulmalı. Canlandıracağı karakterin ismine
Artık doğru makyaj odasına.
*
Birbirine eş büyüklükteki sekiz on ağaçtan ibaret ufak park. Kar. Etraf kirli beyaz.
Aylin, Sait’in kolunda.
“Bak başımızın üstünde kağıttan kuşlar saklanıyor ağaçlara.”
Sait, yazdıklarını okuyor, hayır okumaktan fazlası… Yaşıyor, Aylin’i de dahil ediyor yazdıklarına anlattıkça.
“ Hiç söylememiştim, trenlerin ara istasyolarından çok korkarım Aylin. Kararsızlığın sıkıntısındaki insanların indiklerinde asla kurtulamayacakları istasyonlardan” Sait’in gece yeşili gözleri parıldıyor. Şiirler soyuyor, öykülerinden giriş cümleleri, senaryolarından sahneler, Aylin’le kelimeler boyunca çırılçıplak kalana dek yazdıklarını soyuyor. Aylin kelimelerle çıplaklaştıkça içi ısınıyor.
Sait Aylin’in yanında duruyor.
“Tüm hasarlı anıları paylaşmaya ne dersin?”
Aylin titriyor.
“Eve…” t’si duyulmayan eveti dökülüyor dudaklarından.
“Kestik…” diye bağırıyor yönetmen.
“Tüm ekibe teşekkürler, atmosfer yaratımınız harikaydı. Dekorların sahteliği asla anlaşılamaz.
Yönetmen Aylin’le oyuncunun yanında.
“Ya, neydi adın? Neyse, performansın harikaydı, kutlarım.”
Aylin’e dönüyor.
“Siz de kayıtları iki hafta içerisinde temin edebileceksiniz.”
Aylin dudaklarını ısırırken “Hasarlı Anılar Tasarım Merkezi”ni öyküsü ve yazarıyla birlikte çabucak alev alan film şeritlerinin arasında yakmak istiyor. İsteğini uzun süre saklayacak. Kim bilir, belki bir gün amacına da ulaşır.