Ne zamandır bu küçük evden taşınmayı istemişti. Çok sevdiği babasından kalmış olması bile artık onu bu düşünceden alıkoyamıyordu. Çocukluğunun geçtiği doğup büyüdüğü bu evin her bir köşesi geçmişte kalmış saf ve masum anılarıyla doluydu. Her yer unutulmaya yüz tutmuş bir filmin en güzel sahneleri gibi her an zihninde taze her an harekete geçecekmişcesine canlıydı. Kah geceleri rüya aleminde sarı saçlı fransız mürebbiyelerini evin bir köşesinde görürdü . Kah ablasının pamuk kadar beyaz vücudundaki yaradan sızan kanı görürdü. Bazı kötü hatıraları bile hatırlamak içinde güzel hisler uyandırırdı. Çocukluğunda hissettiği o duyguları hissetmek için zihniyle kalbi el ele verip deliler gibi uğraşırdı lakin nafile çabalardı bunlar artık kendisini kirli ve yaşayan herhangi bir adam kadar kirlenmiş hissediyordu.
Oturduğu eski kanepenin kırık ayağına baktı. Hafızasını zorladı ne kadar zaman geçtiğini bir türlü anımsayamadı. Kar yağmıştı bütün çocukların sokakta beyazların içine karıştığı basılmadık tek bir beyazlık bırakmadığı güzelim İstanbul sabahıydı. Ablasıyla birlikte dışarı bir an evvel çıkmak için çılgınlar gibi yemeklerini yemişlerdi. Anneleri son günlerde Cevdet Bey’in eve geç gelmesinden dolayı keyifsizdi. – sehpanın üzerinde duran sigarasından bir nefes almak geldi hatırına zihnini zorladı- oyun oynamak için her bir şey tamamdı. O kadar ki o çocuk zihinleriyle oyun oynamasalar bütün insanlığın onlar için üzüleceklerini düşünüyorlardı. Annelerinin yavaşça merdivenden inen ayak sesleri duyuldu. İkisi de merdivenden inen cennetten bir parçaymış gibi baktıkları annelerinin beyaz ayak bileklerine dikkat kesildiler. Annelerinin yüz ifadeleri onlar için mutluluğun yahut mutsuzluğun belirtileriydiler. Odaya sessizliğin hükmettiği o küçücük zamanda camda patlayan bir kartopunun sesi yayıldı odaya. Saçlarını geriye doğru attı beyaz yüzlü kadın;
– Ah bu çocuklar… Suç bu sabilerde değil ki bunların bu havada sokağa çıkmalarına izin veren analarında.
O zaman iki kardeşin içindeki fırtına sanki bütün evin felaketi olacaktı. Çocuklar annelerinin kendilerinin karda oynamasına izin vermeyeceğini anlamışlardı. Hatta mahallede çocuklarına oynama izni veren anneleri sorumsuzlukla suçlamıştı. İki kardeşi mutsuzluğa iten bu cümle odada tekrar sessizliğin başlangıcı oldu. Ablasına baktı yüzünde hasta insanlara özgü solgun mat bir beyazlık vardı. Sonra az önce cama çarpmış olan kartopunun yavaşça eriyip camdan kaydığını gördü. İçini derin bir üzüntü kapladı.- Oturduğu kanepenin kırık ayağı boşa geldi dengesini kaybeder gibi oldu toparlandı karıncalanmış bacağını biraz hareket ettirdi. Hava kararmaya yakındı müezzin akşam ezanı okumak için minarede hazırlık yapıyordu.-
Annelerinin çocukları dışarı çıkmasına karşı koymuş olduğu tavır bu iki kardeşin canını çok sıkmıştı lakin yapacak herhangi bir şeyde yoktu artık. Çocukların almış olduğu terbiye annelerine karşı derin bir saygı göstermelerini sağlıyordu. Kafalarındaki şapkaları, giymeye hazırlandıkları minik eldivenleri yavaşça bir kenara bıraktılar. İkisi birden ani bir hareketle cama doğru koştular camın önündeki kanepenin üzerinde bir süre yerleşme mücadelesi verdiler. Her ikisi de dışarıdaki arkadaşlarını izlemek az da olsa keyif almak istiyorlardı. Annelerinin kızdığında bile şefkat, masumiyet içeren yumuşak sesi odanın sessizliğini tekrar bozdu;
-Uslu uslu oturursanız belki akşama babanızla birlikte kartopu oynamanıza izin veririm.
Bu söz çocukların daha da hareketlenmesine sevinçlerini zıplayarak hoplayarak göstermelerine neden oldu verilen sözün ciddiyetinden hemen toparlandılar ve oturdular.
-O kanepe pek sağlam bi papuç değil fazla zıplamayın.
Çocuklar annelerinin dediklerini anında emir telakki ediyor ve yerlerine çivilenmişcesine hareketsiz kalıp sakinleşiyorlardı. Annesi eve gelin geldiğinden beri o kanepe aynı camın önündeydi yerinin değiştirmeyi denemişler fakat o kanepeyi başka bir yerde görmek kimsenin pek hoşuna gitmemişti. Kırmızı kumaşının yer yer rengi solmuş , tahtasının dayanıklılığını kaybetmiş olması bu kanepeyi tekinsiz yapmakla beraber ona gizemli bir hava katıyordu.
Artık akşam olmuş hava iyice kararmıştı sobaların dumanı mahallenin hatta şehrin üzerinde mat gri bir tabaka oluşturmuştu. Sokak lambalarının etrafı aydınlatmaya çalışan ışığı sanki üşümüşcesine etrafa titrek cılız bir aydınlık veriyordu. Artık babalarının gelmesi gerekirdi sokağın başından uzun boyu siyah paltosu ve dev ayaklarıyla karları eze eze görünmeliydi artık. Anneleri saatlerdir kanepede oturan çocukları rahat bırakmış akşam yemeği hazırlıyordu.
Sokağın başında uzun boyu ve hafifçe başı öne eğik yürürken adımlarını atıp atmamayı düşünen bir edayla postahane memuru babaları belirdi. Ablası başını kanepeye yaslamış hafifçe uyuklamak üzereydi. O babasını görmüştü ve içindeki heyecan onu havalara zıplatmaya başladı. Kendisinden geçmiş gibi camın önünde zıpladı bu küçük tek kişilik kanepede uyuklayan melek yüzlü ablası uyanır gibi oldu. Tam o sırada eskimiş kanepenin yıllanmış bacakları hareketliliğe daha fazla dayanamadı ve sessiz bir çatırtıyla cama doğru eğildi ablasının vücudu kanepenin kırık tarafına doğru sürüklendi ve uykulu insanlara has bir sersemlikle başını camın mermerine vurdu. Babası evde ne olduğunu anlamamış düşünceli adımlarını sanki daha da yavaşlatmıştı. Ablasının melek yüzü bir anda kıpkırmızı oldu. Minik yanaklarından kan süzülmeye başladı. Ablasına tam olarak ne olduğunu bile anlamadı düğümlenmiş boğazından hırıltılı bir;
-Anneeeee..
Bunları düşünmek için kendini pişman hissedip hissetmediğini düşündü. Şu an pek bir şey hissedemediğini anladı. Düşüncelerini kafasından savurmak istermiş gibi sigara dumanını eliyle bertaraf etti. Yinede ablasının o masum melek yüzü karşısındaymış gibi irkildi. Oturduğu kanepeden kalktı kanepe topal ayağına doğru sendeledi. Babasından hatıra kalan kolundaki saatine baktı. Sigarasını küllüğe bastı. Camdan aşağı baktı çöpün kenarında kediler bağrışıyordu. Babasının gelmesini beklediği yola baktı. Bir an babasının tekrar geleceğini anımsadı sonra gözlerinde akmaya hazırlanan yaşları elinin tersiyle bastırdı. Söz verdiği emlakçının yanına gitmek için paltosunu giydi. Camın kenarındaki kanepe şuursuzca sallanmaya devam etti.