Metin Çalışkan: Korktum Fakat Çekinmedim Dinlemekten

ayrık otu
Deniz Tarsus’un Ayrıkotu ve Göç isimleriyle iki bölüme ayırdığı kitabı Ayrıkotu, temel izleği korkunun peşinde, okuyucusunu atmosferi özenle kurulmuş coğrafyalara bu coğrafyaların insanlarına, hayvanlarına ait öykülere sürüklüyor.

    Ayrıkotu 1987 Bodrum doğumlu yazarın ikinci öykü kitabı. İlk kitabı: Ozo Ozo Çakta’yı henüz okumadım lakin Ayrıkotu’nun sürükleyici, merak duygusunu her an canlı tutan metinlerini keyifle okuduğumu söyleyebilirim.

Kitapta sekiz öykü bulunuyor. Od, Döl, Lût, Göç, Ser öyküleri Ayrıkotu kısmına ait. Kurdun Öyküsü, Bozayının Öyküsü, Maymunun Öyküsü ise Öç kısmından.

Ayrıkotu’nda yer alan beş metnin ana karakteri bir gezgin. İsimsiz, yaşı tam olarak belli değil. Nereden gelip nereye gittiği de kestirilemiyor. Gizemli bir hali var. Tarsus’un yarattığı ketum, tedirgin edici atmosferin başat unsurlarından sisle çevrili gibi.
Gezgin anlatıların tümünde büyük ölçüde edilgen bir tutum sergilemekte. Bu tutumun fikrimce iki nedeni var. Birincisi, gezgin iyi bir anlatıcı olabileceğini Od öyküsünde gösterse de o anlatmaktan, olaylara müdahale etmekten çok dinlemeye tutkun. Dinlemek, yoldan, yolculuktan sonra gezgini sembolize edebilecek en önemli kavram. İkincisi ise gezginin dinlediği tüm öykülerin aslında geçmişin kaynaklık ettiği bugünü etkilemiş öyküler olması. Yani Ayrıkotu’na ait beş öykü çifte zamanlı işliyor diyebiliriz. İlk zamanda gezginin öyküsü ikinci zamanda ise gezgine anlatılan öyküler, gezginin uğruna yollar katettiği öyküler mevcut. İki zaman arasındaki bağlantı ise gezgin.

Gezginin önemli bir özelliği korkunun derinine inerek öykülere ulaşabilmesi. Deniz Tarsus kitabın tüm metinlerine sızdırmış korkuyu. Hatta bir sayfada: “ Korku dünyayı yaratan.”1 cümlesine bile rastlayabiliyoruz. Evet, korku hem Ayrıkotu hem de Göç bölümlerinde kol geziyor. Korkular genellikle, bir bilinmeze veya doğanın çıkmazlarına işaret ediyor. Böylece öykülere ulaşmanın zorluğu ortaya çıkıyor. Tarsus ise sorunu, yarattığı gezgin karakteriyle çözüyor. Gezgin korkuya, korkulana yaklaşabilen yegane insan. Onun yolculuklarını öykülere vâkıf biri haline gelebilmek motive ediyor. Gezginin motivasyonu o denli güçlü ki, zaman zaman korksa da yolundan sapmıyor. Bu noktada Tarsus’un sinema tv bölümü mezunu olmasına da değinmek istiyorum zira gezginin öyküleri bir yandan görsel anlatımıyla bir yandan da yol filmlerini andıran işleyişiyle de tartışılabilir.

Ayrıkotu, yazarın sinematografik çağrışımlar yapabilecek görsel anlatımıyla, görsel anlatımı detaylandırma biçimiyle de güç kazanıyor.

“Başımı kaldırıp bakıyorum. İnce, uzun ağaçlar selamda. Gövdesinden fışkıran yeşil dallar çok yukarıda. Ağaçlar öyle sık ki gün içinde yağan sayısız sağanak yağmura rağmen, damlalar bana dokunamıyor.”2 gibi anlatımlar öykü atmosferlerine büyük katkı sağlıyor.

Ayrıkotu, gezginin geçtiği bölümlerde zaman zaman okuyucuyu yorabilir ve akla gezginin nasıl olup da bunca insanın bilmediği, teğet geçtiği, asla öğrenemeyeceği öyküleri toplayabilmesiyle alakalı sorular gelebilir.

İlk bölümün okuyucuyu yorma hususunu gezginin yolculuklarında ara öykülere yer verilmemesine bağlayabiliriz. Gezginin temposuna ayak uydurmak biraz zor. Neticede onun katettiği yollar da, ona aktarılan öyküler de okuyucu açısından kolayca okunup geçilecek, üzerinde durmanın gereksiz olduğu kadar sığ değil. Durum böyle olunca okuyucu kendisine nefes alma payı bırakabilecek, zihnini toparlayabileceği öykülere ihtiyaç duyabilir.

Gezginin diğer insanların asla ulaşamayacağı öykülere sahip olabilmesini hem karakterin korkunun üzerine giden yapısından hem de kitabın yol filmlerine benzer nitelikleri açısından değerlendirebiliriz. Gezgini kalan insanlardan ayıran temel farklılıklardan birisi de öyküler uğruna bedel ödemeye hazır görünmesi. Korku, örneğin öykünün geçtiği coğrafyalarda yerleşik düzende yaşayanların sineye çekilmesini sağlasa da gezgini aynı koşullara sürükleyemiyor.

Yol filmlerine dönecek olursak, yol filmlerinin son sahnelerinde ana karakter genellikle bir değişim yaşar bu değişim ise yol üzerinde uğradığı duraklardaki izlenimlerinin, duyduklarının, kendisiyle paylaşılan öykülerin sayesinde gerçekleşir. Ana karakterin amacının onu yolculuğa taşımak dışında kayda değer olması da gerekmez. Asıl püf nokta vazgeçmeden yolculuğu tamamlamaktır. Böylelikle karakter öyküleri, değişimi, deneyimi hak edebilir Gezgini de bir yol filmi karakteri açısından ele alırsak, yaptığı yolculuklarla, vazgeçmemesiyle, yolun kıymetini bilmesiyle öyküleri hak ettiğini söyleyebiliriz.

Ayrıkotu’nun ikinci bölümü Göç ise üç farklı hayvan öyküsünü aktarıyor. Kurdun Öyküsü, Bozayının Öyküsü, Maymunun Öyküsü. Üç öykünün de ortak özelliği ana karakterleri olan hayvanların ağzından aktarılması ve insan vahşi yaşam, insan doğa, insan hayvan ilişkilerini korku temelli irdelemesi.

Bu bölümde en beğendiğim öykünün Maymunun Öyküsü olduğunu söyleyebilirim. Korku dışında öyküler ötekileştirilmenin, öteki olmanın ipuçlarına da rastlayabiliriz. Ayrıkotu kısmında Od öyküsündeki yanan, fiziksel görünümleriyle farklı insanların ötekileştirmeden kaçınmaya yönelik tutumları bu ipuçlarına en güzel örnek.

Maymunun Öyküsü ise ötekileştirmeyi tersten ele alan, tabir yerindeyse bir normalleştirme çalışmasının ürünü. İyi yazılmış sonuyla da takdire değer.

Ayrıkotu genç kuşak yazarlardan Deniz Tarsus’un dinlemeye, yolculuğa, korkuya dikkat çeken, incelikle kurulmuş coğrafyalardan kopup gelen, okuyucusunu neredeyse bir sırdaş mertebesine yükselten öyküler sunuyor.

1: Deniz Tarsus, Ayrıkotu, Can Yayınları 2013, sf: 74
2: Deniz Tarsus, Ayrıkotu, Can Yayınları 2013, sf: 67

Ne yazsam

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s