Anderson + Zweig = Büyük Edebiyat, Sinema Sevgisi

 

Son dönemin en özgün yönetmeni kim, diye sorulacak olsa sanırım pek çok kişi Wes Anderson cevabını verecektir. Bottle Rocket, Rushmore, The Royal Tenenbaums, The Life Aquatic with Steve Zissou, The Darjeeling Limited, Fantastic Mr. Fox, Moonrise Kingdom gibi uzun metraj filmlerin yönetmeni Anderson’un son harikası The Grand Butapest Hotel de bu özgünlük meselesini kanıtlar nitelikte.

İlk filmi Bottle Rocket’ı 1996 yılında çeviren Wes Anderson ile karşılaşmam bir yıl öncesine dayanıyor. Üniversite zamanlarında izlediğim The Royal Tenenbaums sayesinde tanıştığım Anderson’un bu filmini hem çok sevmiş hem de karakterlerinin bıraktığı duygudan büyük keyif almıştım. Tenenbaum Ailesi (The Royal Tenenbaums) parçalanmış bir aileye, baba Royal Tenenbaum’un tekrardan onları kazanma sürecine mizahi aynı zamanda dramatik bir bakışla anlatıyordu. Tüm karakterler itinayla yazılmıştı. Anderson’un ayrıntılara verdiği önem kendini hissettiriyordu. Kara mizahla yüklü bir kitabın içindeydim sanki. Tenenbaum Ailesi sonrası da yönetmenin filmlerini izlemeye devam ettim. Özellikle Suda Yaşam (The Life Aquatic with Steve Zissou) filmindeki detaycılığa hayran kalmıştım. Anderson kocaman bir gemiyi tüm ayrıntılarıyla tasarlamış, gemiyi nefes alan bir yaşam alanına çevirmişti. Artık yönetmenin genel özelliklerini görebiliyordum. Tüm karakterlere önem vermesi, detay düşkünlüğü, sanatın pek çok dalından referanslar barındırması, edebiyat sevgisi, pastel renkler vs. Anderson’u, onun filmlerini anlatıyordu. Genellikle aynı oyuncularla çalışan yönetmen her yeni filminde kadrosunu yıldızlarla genişletiyordu. Tabii bu yıldızları çok çeşitli, alışık olmadığımız kimi az süreli yardımcı karakterlerde kimiyse ana karakterlerde görüyorduk. 2012’de Yükselen Ay Krallığı’na (Moonrise Kingdom) imza atan Wes Anderson 2014’te ise Büyük Budapeşte Oteli (The Grand Budapest Hotel) ile sinemaya döndü. Film yönetmenin sinemada izleyebildiğim ilk filmi oldu. Ayrıca şimdiye dek Tenenbaums Ailesi’yle aynı ölçüde belki de daha fazla sevdiğim tek filmi.

220px-TenenbaumAilesi

Büyük Budapeşte Oteli, bir otelin ayrı dönemlerini, arka planında savaşa yer vererek, kapı görevlisi Gustave H. ve lobici çocuk Zero Mustafa’nın dostluğu, maceraları üzerinden anlatıyordu. Senaryo Stefan Zweig’in eserlerinden ilhamla yazılmıştı. Anderson’un edebiyat sevgisi hemen her filminde kendini hissettirse de yönetmen şimdiye kadar doğrudan bir yazarın eserleri ışığında film çekmemişti. Filmin kadrosu Ralph Finnes, F. Murray Abraham, Adrien Brody, Jude Law, Tilda Swinton, Harvey Keitel ve pek çok yıldız isimden kuruluydu. Otelin anlatılan tüm dönemlerine dair farklı çekim ölçekleri kullanılmıştı. Sanat yönetimi, grafik tasarım otel havlularına dek sızan önemli çalışmalar yapmıştı. Filmin ana karakteri Gustave H. tam bir centilmen, kendine özen gösteren, edebiyattan, şiirden, sanattan anlayan, savaşın saçmalığından emin bir karakterdi. Bazı özellikleriyle akla Zweig’i getiriyordu. Özellikle Gustave H.’in kültürel birikimi, entelektüel tavrı, savaş karşısındaki kaygıları onu Zweig’e yaklaştırıyordu.

Stefan Zweig’in faşizmin yükselişi karşısında endişeyle ölüme sürüklenmesi misali Gustave H.’in sonunu getirecek olan savaş Büyük Budapeşte Oteli’nin de ihtişamını kaybetmesine neden olacaktı.  Böylece mekan çoğu Anderson filminde olduğu gibi, hem detaylarıyla, hem de olan bitenden etkilenmesiyle simgesel bir boyut, bir karakter hali kazanacaktı.

Anderson Büyük Budapeşte Oteli ile defalarca izlenebilecek, farklı sinema tekniklerinden, tarihsel dönemlerden, edebiyattan beslenen hem keyifli hem de iç acıtan bir boyama kitabı sunuyor. Tekrar görüşünceye dek, Bay Anderson H.

 

Ne yazsam

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s