Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde Orhan Veli sergisini gezerken aklım hep bugünün şiirindeydi. Genç kuşağın imge yüklü şiiri yanında Orhan Veli’nin şiiri nerede duruyordu? Ya da ömrü boyunca şiir yazmakla, şiire ömrünü adamak arasındaki büyük fark nasıl anlaşılabilirdi?
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle? “
İmgelere boğulan şiirlerden elbette iyi örnekler de vardır. Bu tarz şiirleri kurmak epey zordur. Çünkü şair kendini imgelerin, çağrışımların büyülü ve ucu açık dünyasına kaptırabilir. Neticede ortaya çıkan şiir tüm iyi özelliklerine rağmen okuyucuyu yoracaktır. Okuyucu yorulsun tabii, şiir okuru daha çok yorulsun. Bu, şiirin temelinde de vardır biraz biraz.
Orhan Veli içinse sanırım tam tersi geçerliydi. Açık, duru bir şiir. Sokağın, insanların şiiri. Sait Faik’in öyküleri nasıl insandan yola çıkıyor, insandan besleniyorsa Orhan Veli’nin şiiri de aynı noktadan yola koyuluyordu. Yazım biçimi, yaşam biçimiydi onun.
Cımbızlı Şiir
Ne atom bombası
Ne Londra Konferansı
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
Genç şairlerin imgelerini biraz azaltmak ve daha sade bir şiire varmak adına kılavuz isimlerinden birisi olmalı Orhan Veli. Bir veya birkaç şiiri sizinle gezmeli. Sokakları arşınlamalı, insanları tanırken iç cebinizde durmalı.