Bu yılın sabırsızlıkla beklediğim filmlerinden olan X Men: Days of Future Past’ı – X Men: Geçmiş Günler Gelecek’i vizyona girer girmez Kadıköy Rexx’te izledim. Film kimi eksiklikliklerine rağmen beklentimi karşıladı. Sinema çıkışı her zamanki gibi gerçek dünyaya uyum sağlayamadan Kadıköy sokaklarını arşınladım.
Ne zamandır ay içinde vizyona girecek filmleri araştırdıktan sonra gelir gelmez gitmeliyim, dediğim bir film yoktu. X Men: Geçmiş Günler Gelecek’in planını tam üç hafta öncesinden yaptım. Ya vizyona girdiği cuma ya da o cumartesi izlemeliydim. Ne de olsa X Men tutkum çizgi romanlardan önce, çizgi filmleriyle ardından da Bryan Singer’ın yönettiği ilk iki X Men filmiyle başlamıştı.
Plana uyup geçtiğimiz cumartesi günü filme gittim. Rexx’e geçmeden 26A Sahaf’tan, okumaya değer sinema ve antropoloji yazılarının yayımlandığı İnsan ve Kültür Dergi’yi aldım. Sonra da 132 dakikalık yeni X Men atmosferine dahil olabilmek için sinemanın yolunu tuttum.
“Mutantlar soylarının tükenmemesi için zamanda yolculuk yapmak zorundadır zira gelecekte kamplara hapsedilmiş durumdadırlar. Sentinel’ler tarafından avlanıp öldürüldükleri için de nesilleri tükenmenin eşiğine gelmiştir. Mutantların soyunu kurtarabilmek için iki ezeli düşman Magneto ve Charles Xavier güçlerini birleştirirler. Planları Sentinel’lerin yarattığı vahşeti durdurmak üzerine kuruludur. Wolverine (Hugh Jackman), kendi kendini iyileştirebildiği için zamanda yolculuğun onda yol açabileceği yan etkiler yok olacaktır. Bu yüzden Wolverine’i Kitty Pryde’ın da yardımıyla geçmişe gönderirler. Trask Industries’in deneyler sonucu ürettiği Sentinel’lerin yapım aşamasına engel olacaklardır. Acaba bu konuda başarılı olabilecekler midir? “
Bryan Singer’ın, yönettiği ilk iki X Men filminin ardından seriye yeniden döndüğü X Men: Geçmiş Günler Gelecek, 2010 yapımı X Men: Birinci Sınıf’ın (X Men: First Class) devamı. Matthew Vaughn’un yönettiği X Men: Birinci Sınıf, X Men karakterlerinin geçmişleriyle ilgili, soğuk savaş döneminde geçen bir hikaye anlatıyordu. Böylece Profesör X ile Magneto arasındaki, çoktan aşina olduğumuz mücadelenin başlangıcını öğreniyor, ikilinin dostluklarının düşmanlığa dönüşmesine tanıklık ediyorduk. X Men: Birinci Sınıf’ı ben de oldukça iyi bir izlenim bırakmıştı. Evet, belki serinin sevdiğimiz karakteri Wolverine bu filmde beş saniye kadar görünüyordu ama olsun. X Men: Birinci Sınıf özellikle karakter çatışmalarını oldukça iyi yansıtmasıyla, efektleriyle ve soğuk savaş atmosferinde geçen eli yüzü düzgün bir casus filmi olabilme özelliğiyle de keyifliydi. Filmi büyük bir heyecanla izlemiş, o günden itibaren devam filmiyle alakalı pek çok haberi takip etmiş, X Men: Geçmiş Günler Gelecek ile alakalı beklentimi yükseltmiştim
Neyse ki X Men: Geçmiş Günler Gelecek beklentilerimi karşıladı. İyi bir gişe filmi hasretimi de dindirmiş oldum. X Men çizgi roman serisinin çok bilinen ve sevilen bölümleri; Days of Future Past’tan uyarlanan film önetmen Bryan Singer’ın kendisini hissettirdiği, seriyi bir çıta daha üste taşıdığı bir yapım olmuş. Zamanda yolculuk temasıyla da (kimi ufak tefek mantık hataları varsa da film boyunca pek dikkatini çekmiyor) seyir keyfi yüksek bir bilimkurgu filmi. Wolverine’i yeniden başrole taşıması, X Men karakterlerinin, Profesör X’in, Magneto’nun hem yaşlılık hallerini, hem de gençliklerini bir arada görmek, nasıl ki X Men: Birinci Sınıf altmışlı yılları dekor alan dönemi kendi açısından iyi yansıtmışsa, X Men: Geçmiş Günler Gelecek’in de aynısını yetmişli yıllar için yapabilmesi filmin sevdiğim artıları. Tüm oyuncuların da oynadıkları karakterler de sırıtmadığını, Michael Fassbender Magneto’nun gençliğindeki karizmasının tavan yaptığını, Jennifer Lawrence’ın filmin kilit karakteri Mystique’de aman aman değilse de vasatın biraz üstü performansıyla ve güzelliğiyle! durumu kurtardığını söyleyebilirim. Bir de fazla ipucu vermeden, Quiksilver’ın Pentagon’daki sahnelerinin oldukça eğlenceli olduğunu belirtmeliyim.
Filmin eksik yanları ise X Men: Geçmiş Günler Gelecek’in sanırım dijital 2d çekilmesi nedeniyle üç boyutun filme bir katkısı olmaması, 132 dakikaya rağmen filmi kısa bulmam. 3d olayının tamamen pazarlama stratejisi olduğu zaten bilinen bir durum. Filmlerdeki gerçekliğin 3d ile yaratılamacağının, inandırıcılığın, etkileyiciliğin doğrudan filmin yapısıyla alakalı olduğunu da inanıyoruz. Süre sıkıntısı ise doğrudann Hollywood formülleriyle alakı. Tabii ki X Men’in, Ang Lee’nin çektiği Hulk filmine yaklaşmasını beklemiyorum, hatta istemem de. Buna rağmen son bilimkurgu tarafı da ağır basan X Men: Geçmiş Günler Gelecek’te senaryo açısından, karakterler açısından daha derine inilebileceğini düşünüyorum. Böyle olsa, “öteki olmak” üzerinden okunan X Men’in, bu ötekileşme mevzusunu daha sağlıklı aktarabileceğini düşünüyorum.
Tüm artılarıyla, eksileriyle X Men: Geçmiş Günler Gelecek bu yılın en iyi gişe filmlerinden biri olmaya aday. Şimdi bana düşen 2016′da vizyona girmesi planlanan, serinin son filmi X Men: Apocalypse’i beklemek.