“Kötü yürekli Krank ve adamları çılgın bir bilim adamı tarafından imal edilmişlerdir. Krank’ın en büyük acısı, rüya görme yetisinden yoksun olmasıdır. Tek çareyi, rüyalarını çalmak için kaçırdığı çocuklarda bulur. Oysa çocuklar ondan korktuğu için tek elde ettiği onların kabusları olacaktır.
Bir gün bir sirkin güçlü adamı olan One’ın küçük kardeşi de Krank’a götürülmek üzere Cyclops ve çetesi tarafından kaçırılınca esrarın ardındaki perdenin kalkmasıyla sonuçlanacak olan fantastik olaylarserisi başlamış olur.
Daha önce bize Şarküteri’yi sunmuş olan çılgıncasına zeki ve dahi yönetmenler Caro ve Jeunet’den bir başyapıt daha.”
Henüz Amelie’yi izlemesem de, Şarküteri, Micmacs ve Kayıp Çocuklar Şehri üzerinden söyleyebilirim ki, bir Jean Pierre Jeunet filminden, umutsuz, heyecansız ve o filmi sevmeden ayrılmak imkansız gibi. Bunda yönetmenin beş filminde birlikte çalıştığı senarist Guillaume Laurant’ın da etkisi olmalı. Neticede Jeunet filmlerindeki ilk cezbedici unsur anlatılan hikâye oluyor. Tabii Junet sinemasını salt ilgi çekici hikâyelere ve senaryolara indirgememek gerek. Yönetmenin hikâye anlatımındaki tercihleri de, görüntü yönetmenleriyle birlikte kurduğu görsel dünyalar da harikadır. Kayıp Çocuklar Şehri’yse onun filmografisinde en sevdiğim film oldu (şimdilik). Filmi Şarküteri ile birlikte ele alıp, tedirgin edici masallar kategorisine dahil etmek mümkün. Film, karakteriyle renkleri akmış, ürkütücü bir panayırı andırıyor. Hemen hemen her detayı, her karakteri yaratıcılıktan payına düşeni almış. Hikâyesiyse çoğunlukla hüzünlü ama aynı zamanda eğlenceli de. Özellikle filmin çıkış noktası olan rüya görememe durumu uzun uzadıya ele alınabilir. Oyunculuklar da asla sırıtmıyor. Özellikle Dominique Pinon’a bir parantez açıp; “Bu adam bir harika dostum” denmeli. Üst üste filmlerini izleyebileceğini, filmografisini tüketmek isteyebileceğiniz bir yönetmen arıyorsanız Jean Pierre Jeunet’i listenin ilk sıralarına yazabilirsiniz.