Bu yürüyen merdivenlerin sonu var mı? Kaç dakikadır, kaç saattir, kaç yıldır buradayım? Sıcaklık artıyor, uğultular da… Beynim patlayıp kulaklarımdan çıkmak üzere. Bir şarkının son saniyesi. Dum tıssss… Sağımdaki, solumdaki reklam afişlerinde kadınlar var. Çok güzeller. Beni severler mi rica etsem? Onlara harika bir şiir yazsam veya tanıttıkları ürünlerden beşer onar tane alsam. Kesinlikle hayır. Aşkın pazarlama stratejileriyle, bu hissettiklerimin de aşkla genetik bir bağı yok.
Yürüyen merdivenlerdeki yolculuğum sürüyor, ben aşağıya doğru sürüklendikçe yanımdan pek çok yaratık geçiyor. Sivri kulaklı, yeşil, keskin dişli, beş gözlü, kör… Yukarıya çıktıkça insana dönüşüyorlar. Peki ya ben, en alta indiğimde ben neye dönüşeceğim?
Nihayet… Noktası eksik ünlem işaretlerini andıran güvenlik görevlilerinin yanından geçiyorum. Bu ne kalabalık, diye düşünüyorum? Nefes almam zorlaşıyor. O esnada anons yapılıyor. Metro az sonra burada olacak ve ben asla o sarı çizgilere basmayacağım. Bekliyorum, dakikalardır, saatlerdir, yıllardır. Metronun geldiği yok. Kimse de bu durumu umursamıyor. Bekledikleri metronun geldikleri, umduklarıysa metronun gelmemesi gibi. Döneyim bari, diye hareketleniyorum. Dönüş yolu kayıp. Biraz evvel geldiğim yer duvarlarla örülü, o duvarlarda geniş bir ayna var. Aynaya bakıyorum, istasyondakileri ve kendimi seçebiliyorum. Herkes sinir bozucu derecede normal, bense sivri kulaklı, yeşil, keskin dişli, beş gözlü, kör.