“Kaçın lan kaçın, şerefsiz bekçi geliyor.”
Tuna’nın bağırmasıyla çocuklar dört bir tarafa dağıldı. Kimi tuğlaların, çimento torbalarının, tahtaların arkasına saklandı. Kimi iki yanı boşluğa bakan merdivenlere yöneldi. Kimiyse üçüncü kat hizasındaki kuma atlayıp aşağıya kaydı.
Volkan, Tuna’nın peşinden kuma atlayıp aşağıya kayanların arasındaydı. Memetse tuğlaların arkasına sinmişti.
“Vay pezevengin evlatları vay, kırk defa demedik mi ulan size inşaatta oynamayın diye.”
Bekçi inşaatın bahçesindeydi. Düğmeleri eksilmiş, arması sökülmüş ceketini çıkarıp kaçışan çocuklara savurdu.
“Memet arkada kaldı.” diye bağırdı Volkan dumanlı sesiyle.
“Takmasaydın peşine bebeyi, siktir et, bekçi ona dokunmaz zaten.” dedi Tuna.
Volkan kısacık bir an geriye, inşaata bakarak yavaşladı. Önüne döndüğünde daha da hızlı koşmaya başladı.
Bekçi inşaata girmiş katları kolaçan ediyordu.
Memet ağlamak üzereydi, bir yandan da yumruklarını sıkıyordu. Karşısındaki çocuklarsa titriyordu.
“Hele bir elime geçin, görürsünüz.”
Bekçi çimento torbalarının, tahtaların arkalarına baktı. Üst üste dizilmiş tuğlalara doğru ilerledi. Memet, bekçinin giderek büyüyen gölgesinden koşarak kurtuldu. Üçüncü katın sınırındaydı şimdi. Bekçi usulca ona yaklaşıyordu.
“Korkma, gel böyle çocuk. Bir şey yapmayacağım.”
Memet bir aşağıya, bir bekçiye baktı. Bekçi yaklaşmaya devam ederken, kendini aşağıya bıraktı.
“Hay aslanım Memet, bak erkek oldun nihayet. Nasıl atladın tekrar anlatsana.”
Memet’in eli cebindeki beş liradaydı. Beş lira… Annesi vermişti, matematikten pekiyi aldı diye. Abine de yazacağım mektupta, demişti.
Beş lira, neler alınmazdı ki bu paraya? On tane sakız, belki yüz tane, yoksa bin tane mi? Altın sarısı cipslerden yüz paket olur muydu? Yirmi, hayır hayır kırk tane sporcu kartı, içinden yapıştırma çıkanlardan. Hatta iki tane sürpriz yumurta bile alınabilirdi. Birini kendi yerdi Memet, belki diğerini de…
“Memet nasıl atladın lan?”
“Böyle geliyodu bekçi, elinde kocaman tabancası. Koştum ben, kaçın cicozlar, bağırdım böyle. Onlar küçük benden.”
“Sonra?”
“Koştum koştum atladım. Kumdan kaydım. Bekçiye nah yaptım.”
“Helal be, yüzümü kara çıkarmadın. Eh ne de olsa kankamın kardeşisin.”
Belki diğer sürpriz yumurtayı da Volkan’a verirdi Memet.
Kendininkini hemen açardı. Önce çikolatısını iki parçaya ayırırdı. Bir parçasını yavaş yavaş yerdi. Diğer parçasını annesine götürürdü. Çikolatası bitince, sürprizli sarı kutuyu açardı. Gemi çıkardı içinden, abisinin dünyayı dolaştığı gemilere benzerdi. Uğraşırdı yapardı gemiyi, yapamazsa da Volkan Abi’si yardım ederdi.
Volkan cebinden bir marlboro paketi çıkardı. Paketin altına vurdu, onu tüm gücüyle sıkıp topak haline getirdi. Yere attı. Kesik kesik öksürdü.
“Hay böyle işin içine…”
Beş liraya…
“Param var benim.”
“Ne parası Memet.”
“Elli liram var.”
“Siktir lan, göster bakalım.”
“Bak…”
Bir kahkaha koptu.
“Beş lira oğlum o.”
“Ne olur buna?”
“Bir bok olmaz.”
Volkan biraz önce topak haline getirdiği sigara paketine baktı, burnunu kaşıdı.
“Hiç lunaparka gittin mi sen?”
“Gittim ya, abim götürmüştü. Böyle trenliydi, ışıklıydı, altı karınca…”
“Atlı karınca o.”
“Altı karınca, abim demişti. Onun altında altı güçlü karınca yaşarmış. Hep çalışan karıncalarmış ki onlar. Döndürürlermiş üstündeki atları.”
“Gel lunaparka gidelim, ister misin?”
“Olur.”
“Annen merak etmesin?”
“Büyüyüm ben, anahtar bile verdi annem.”
Volkan ikna oldu. Aldı Memet’i lunaparka götürdü. Bazı harfleri sönmüş “LUNAPARK” yazısının altından geçtiler. Beş liraya ne olurdu? Bir tur dönme dolap, bir tur çarpışan araba, bir tur gondol. Her şey bir tur, hepsi tek kişilik. Kalabalığın ortasından, parça parça ışıkların arasından geçiyorlardı. Yüzlerindeki renkler oynayıp değişiyordu. Soluk yeşiller, kırılmış maviler, kirli kırmızılar dönerek yaklaşıyor, dönerek uzaklaşıyordu. Boğulmaktan son anda kurtarılmış bir şarkı etraftaki tüm sesleri bastırıyordu.
“Tüfek atalım mı?” diye sordu Volkan, bir lira yerleştirilen delikleri kapatılmış, peluş oyuncaklar kazanılan, kollu makinenin yanından geçtiklerinde.
“Çaprışan arabalara binelim.”
“Memet, çocuk musun sen? Kuma bile atladın aslanım, büyüdün artık.”
“Büyüyüm ben.”
“Tüfek atma yaşın geldi.”
Memet’in aklı çarpışan arabalarda kalsa da, Volkan’ın ardına takılıp tüfeklere gitti. Esmer, gözleri ufacık tüfekçi bağırıyordu.
“Üç atış beş lira, gel abim gel. İki tane vur kap cigarayı.”
Volkan, dizilmiş ödüllere, marlboro paketlerine baktı. Memetse karşısında, sağa doğru kayan gemi maketlerine takılmıştı.
“Memet parayı ver bakalım.”
“Gemiler nasıl gidiyor ki?”
“Bilmem.”
“Altı karınca var.”
“Evet evet, şimdi parayı verirsen altı karıncayı kurtarırız. Tüfek atmalıyız, yoksa gemiler ezecek onları.”
“Gemiler güzel ki, abimin gemileri gibi bi şey yapmazlar.”
“Hadi Memet, hadi.”
Volkan, Memet’i sarsarak cebindeki parayı aldı. Memet’in dilinin ucuna bir küfür geldi ama ağzından çıkmadı.
Volkan parayı verdi. Önce bir tüfeği tarttı. Bir iki hedef aldı. Sıra sıra gemiler geçiyordu gez, göz, arpacığın önünden. Sıra sıra gemiler. Memet ağlamaklıydı.
Volkan ilk atışı kaçırdı.
“Karavana abim, iki kaldı.”
Derin bir nefes aldı. İkinci atışında gemilerden birini devirdi.
Memet iç çekti.
Üçüncü atış.
Tüfek Volkan’ın omzunda. Sağ el işaret parmağı tetiğe gitti. O sıra Memet tüm kuvvetiyle itti Volkan’ı. Tüfek titredi. Namludan çıkan demir bilye epey aşağılara isabet etti. Gemilerin ışıkları söndü, durdular.
“Hay Allah’ın belası, ikinci bu bugün.” dedi gözleri ufacık adam.
Volkan öfkeyle Memet’e döndü. Memet’in gözleri sabitti. Yumruklarını sıkıyordu.
“Gemiler durdu, gemiler durdu.” artık ağlıyordu.
“Karıncaları vurdun.” diyerek Volkan’ın üzerine atıldı.