Hayaller yazılabilir, söylenebilir ve çizilebilir. Düşünceler üç boyuta sığamazken iki boyutun her şeyi mümkün kılması, tamamlayıcı tuğlalarını hayal gücünden almasındandır. Beş duyu organından yalnızca iki tanesi düşleri paylaşmak için yeterlidir, onlar da öğrenilmiş “gerçek”lerle törpülenip işlevini yitirmeye yüz tutmuştur.
Bildiğimiz evren tamamen bir algı oyunudur. Hayatı yaşayışımız ve umutlarımız ve yıkımlarımız aklımızda olup biter. Tamamen soyuttur. Umut yoktur, sen ona o anlamı verdiğin için ortaya çıkmıştır. Aşk yoktur, sen şiirlerle süslediğin için sözlüklerde karşılık bulmuştur. Bildiklerin ya icat edilmiş ya da üretilmiştir. Ne gerçektir ne de değildir, ancak görece gerçektir. Ben inandığım için gerçektir. Ben öyle adlandırdığım için gökyüzü mavidir.
Oysa gerçek izafidir ve bugün gerçeklik algımız iki yüz bin küsür yıllık deneyimin birikimi ile şekillenmiştir. Pekala, tüm bu deneyimleri toplumsal bilinçaltı veri tabanından sildiğimizi varsayalım. O halde sonsuz ihtimalle karşı karşıya olacağız ve bu durumda hayal gücünün sınırlarına dokunabilecek kadar yeni gerçeklik üretebileceğimiz bir tuvalimiz var demektir.
Anime evreni de nihayetinde bu tuvallerden oluşur.
Her animenin kendi evreni olduğu varsayılır. Her animenin değer yargıları o animenin evreni üzerinden ele alınır. Sakura’nın kanatları anılarını taşıyabilir çünkü onlar kalbin parçalarıdır. Bu bir gerçektir ve sorgulanamaz. Kimse kalbin anılarla ilgilenmediğini, kan pompalayıp teknik çalıştığını söyleyemez. Okabe Rintarou adında gururlu ve çılgın bir bilim adamı “Teoriler kelimelerden fazlası değildir. Sadece gördüklerini kabul et” der. Okabe şans eseri zamanda yolculuk yapmanın yolunu bulmuştur.
Her bir insanın kendi gözleri ile sinir hücreleri arasındaki iletişimle sınırlı kalmış, kendilerine has birer evreni vardır. 2016 yılında nüfusu yedi milyar küsür olan Dünya gezegeninde mesela, yaklaşık iki milyar evren saklıdır. Kalan dört milyar ise “modern toplum” diye adlandırdığımız bir evreni paylaşırlar çünkü gözleri ile sinir hücreleri arasındaki iletişim kaidelerden çizilmiş duvarlara hapsolmuştur.
Anime devasa bir yanılma pazarıdır. Ya yoldan çıkarmak için hazırlanmışlardır ya da yolda tutmak. Masum kaygıları yoktur onun. Aldatmaca sunar ki sen de daha çok yanıltsın diye başvurursun zaten ona. Modern toplum yanılgısını unuttursun, gözlerine daha renkli yanılsamalar çizsin diye beklersin. Tüm bunlar daima distopyanın kötü güçlerinin işi demek de değildir üstelik. Kendi evrenlerinde yaşayan mangakaların sattığı düşlerdir anime serileri, onların düşleridir. Düşleri bittiğinde bir başkasınınkini paylaşmanın verdiği uyuşukluşun tatlılığını kovalar durur anime otakusu.
Her mangaka bir tanrıdır.
Dünyanın seni yanıltmasına izin vermediğin noktada eline dünyayı yanıltma gücü geçecektir. Bırak dünya senin gerçekliğin ile yanılsın. Bırak onlar senin gerçekliğini tatsın. Yaz, çiz, anı kaydet, değiştir ve sun.
“Dünya’ya barışı animeler getirecek” der anime otakusu Shiina Mayuri, başı CERN ajanlarıyla belaya girmeden önce. Dünya’ya barışı şarkılar getirecek. Dünya’ya barışı sinema getirecek. Dünya’ya barışı sanat ve hayalgücü getirecek.
“Dünya’yı” dedirtmiştir hiç de anime karakteri olmayan birine, tanrı Dostoyevski, “güzellik kurtaracak!”
Dünya’ya barışı olasılıklara açılan kapılar getirecek. Olasılıkların birinde barış olmayacak, çünkü insanlık savaşın ne olduğunu bilmeyecek. Olasılıklardan biri sadece yaşamı içerecek.
Boyutlar arası cadı Yuko Ichihara’nın dediği gibi “Rastlantı diye bir şey yoktur. Her şey olasılıklar ve seçimlerden ibarettir.”