Metin Çalışkan: Düş Avcısı

Kaç tane renk birikti ellerimde? Morlar, kırmızılar, kirli beyazlar… Kaç tane? Bilmiyorum. Tereddüt etmiş miydi ruhum? Ava çıktığımda, peşlerine düştüğümde,  son imkansız saniyede… Tereddüt etmiş miydi? Sanmam. Peki pişman mı yüreğim? Onları esaret altına almaktan, onları ölüme sürüklemekten… Pişman mı? Asla. Öksürüğüm artıyor. Rutubetli bir zamanın ortasındayım. Örümcek ağları sarıp sarmalıyor her yanımı. Üşüyorum. Bedenim…

Cemal Erdem: Sadece Duvardaki Başka Bir Tuğla

Sulanmış çimlerin kokusu… Sokağın sessizliği… Masmavi gökyüzü… Mızıka çalan bir kadın… Gün ışığı… Huzur. Caddenin ortasında, darağacında sallanan bir adam. Saklanmaya fırsat bulamadan suçüstü yakalanmış. Gazeteler yazıyordu. Güldüğü o kadar belirginmiş ki inkar etmemiş. İdam kararı oracıkta, polisler tarafından verilmiş. Hemen infaz edilmiş. Sırtımı rüzgarda hafif hafif sallanan boş bedene verip eve yürüyorum. Zili çalıyorum.…

İrem Alten: Mavi İpek

Gece sükût ile başladı. Ruhumu inzivaya çeken bir sükûttu bu. Bir rüya canlandı ve ipekten bir deniz belirdi. Deniz ortasında bir inci. İnci miyim ben yoksa inciye ulaşmaya çalışan o turkuvaz balık mı? Kabuğundan çıkabilmek için debelenen, buram buram özgürlük kokan bir inci olmak istiyorum. Hem de ne özgür bir inci… İçinde oluk oluk kanlar…

Otomat

Otomat 23:50 Sondan bir önceki metro. Sondan bir öncekinin kıymeti yadsınamaz. Sanılanın aksine ilk veya son, akılda kalıcıklarının ihtimal yükseliği haricinde önemsizdirler. Onlar hazırlıktır, nihayete ermektir. İkinci ile sondan bir önceki caziptir. İkinci aşk, sondan bir önceki intihar denemesi. Aynadaki ışığı söndür. Çıt… Yayıncı tarafından reddedildi. Kaçıncı defa. Çalmadık kapı bırakmadı. Faydasız. Yazmayı bırakmalı. Annesi…

Tatil

Bu mevsimde güney bir harikadır. Sımsıcak sahiller, muhteşem masmavi gökyüzü. Tavsiye ederim. Kuzey şahane bir seçim. Kış sporları keyiflidir. Ocak ayı başı için şimdiden rezervasyon yaptırırsanız, yüzde yirmi beş indirimimizden faydalanabilirsiniz. Kesinlikle gitmelisiniz… Neden olmasın? Tam bir aile mekanı… Maceraya düşkünsünüz demek… Tarihi büyülenerek izleyeceksiniz… Tatil gereklidir… Romantik anlar için… Düşük maaşınız, çalışma saatlerinizin çokluğu…

Cemal Erdem: Yanılsamacı

bütünsel… görünmeyen… girintisiz… sekizgen… gülmek… lades… deli… terk… sus… tını… bozum… imbat… döngü… Başarabileceğimi sanmıyorum. Nefesimi daha fazla tutamam. Dipsiz bir kuyuya çekiliyorum sanki. Işık beni birazdan terk edip gidecek. Mücadele güç. Bir yandan, yeter uğraşma kendini huzur dolu apak kollarıma bırak diyen, dinginleştirici ölüm, öte yandan, uğruna bunca derde katlandığın seni öptüğünde ağzındaki gölgeyi…

Fotokopi

“Sinan, Timur’u gördün mü?” diyerek içeri girdi Ahmet. Daracık ofiste iki kişiydiler şimdi. Sinan uğraştığı belgeleri bırakarak ofis kapısında duran Ahmet’e döndü. Açıkçası Timur’un nerede olduğunu bilmiyordu. Yine de soruyu doğrudan cevaplamaya niyeti yoktu. Altı saattir sıkıntıdan patlıyordu. İşe gelmenin, çalışmanın en iyi yanı eve dönmeyi beklemektir. Tabii süreyi, olabildiğince az öfke ve sıkıntı yaralarıyla…

Mehmet Fırat Pürselim: Hayat Apartmanı

Geçtiğimiz salı akşamı The Corner Book & Coffee’de gerçekleştirilen kitap ve kahve ile öykü gecesine Hayat Apartımanı kitabıyla Mehmet Fırat Pürselim konuk oldu. Anlatıcı Özlem Kiper’in çok güzel seslendirdiği öykülerle, Yorumcu Fuat Sevimay’ın yorumları ve yine Özlem Kiper’in tespitleri birleşince Hayat Apartımanı’nı yakından tanıma fırsatı yakaladık. Mehmet Fırat Pürselim’in de, kendi anlattıklarından yola çıkarak, nasıl yazmayı sevdiğine dair ipuçları…

Metin Çalışkan: İstasyon Şefi Bay K.’nın Günlüğü

13 Kasım Korkunç bir kabusun ortasında uyandım.  Upuzun karanlık bir tünelde sıkışıp kalmışım. Kıpırdayamıyorum. Yaklaşıp uzaklaşan tren seslerinden kaçmaya çalışırken gözlerimi açtım. Kalktığımda boğazım ağrıyordu. Biraz da ateşim çıkmıştı sanırım. Odamın küçük penceresinden dışarıya baktım. Yağmur yağıyordu. Yine de istasyon epey kalabalıktı. Sağanak, bit pazarının kurulmasına engel olamamıştı. Anlayamıyordum, burada, bu tren istasyonunun yakınında, rayların…

Merve Kırman: KOŞ/AN

Koşmaktan ötesi. Çok ötesi. Kovalayanı olduğundan değil gibi. Görünürde. Fakat gittiği yeri kovalıyor kendi. Ayakları yere değmiyor sandığım başta. Ayakları yere değmiyor gibi ivedi. Buna rağmen koşmuyor gibi. Üç saniye geçti belki gözümün önünden. Saçı kısaydı. Kumraldı. Yüzünü göremedim. Sadece A Bout de Souffle’da gazete satan kız gibiydi. Arkadan. Görüntüyü siyah-beyaza indirgesek bir film karesi diyebilirdim pekâlâ. Nitekim koşuşu…