Betül Yeniçeri: Yeterince Kaçtık (ve israf ettik zamanı)

bir ayaklanmanın kurbanı bir sözün en incitici yanı eski bir uğraş rastladığı görmezden geldiği bir yüz sessizliğin en uğultulu noktası yaşamın en kaygılı tarafı  orada bir yerlerde değerinden kaybedecek insan güveni kime bıraktın kime sorduysan adını suskunluğun dizlerinden döküldüyse savruluyorsa dönemeçlerinde yolculuk çağrıları  susturuyorsan içinde biriken her bir acının adını fısıldamadan gidiyorsa kayıp gelecek çabaların…

İrem Alten: Mavi İpek

Gece sükût ile başladı. Ruhumu inzivaya çeken bir sükûttu bu. Bir rüya canlandı ve ipekten bir deniz belirdi. Deniz ortasında bir inci. İnci miyim ben yoksa inciye ulaşmaya çalışan o turkuvaz balık mı? Kabuğundan çıkabilmek için debelenen, buram buram özgürlük kokan bir inci olmak istiyorum. Hem de ne özgür bir inci… İçinde oluk oluk kanlar…

Metin Çalışkan: Kireç

açılan; ağrılı gün çekirdeği bilmem hangi kırmızı zamanlar ben yokken doğuran beni sımsıkı tutunduğum kül gecesi balıkçı ağlarına paydos düdüklerine türkü yakar servilere asılı şiir imgesi kent aynasında kan oturmuş lodosun gülümseyen mesaisi ilmik ilmik çözülen mevsim boz sularda alabora kağıttan gemilerim

Ötanazi

dudaklarımda cam kırığı kana bulanır nakaratında öpüştüğümüz şarkı ilk gün trenine yetişemeyecek kadar yorgun son gece trenini yakalayamayacak kadar bıkkın origamiden şiirler arabaların uzunlarında asfalta düşen karanfiller kentimin kendince mum kokusu denizden denize halılar üzerinde aşk dokusu birbirine benzemeyen insanları birbirinden ayıran ünlem işareti göğü delebilen kırlangıçlar dahil bilirler ki yolculuk yolun tahrip gücünü ölçmek…